4 Ekim 2013 Cuma

IKEA 2014 Kataloğu


IKEA kataloğunun bu bloga gireceğini gerçekten hiç düşünmemiştim! Ne zaman ki kapımıza bıraktılar ve ben, Duru'nun kitap okuduğu her fırsatta elime alıp da karıştırmaya başladıysam hemen geliyor, yanıma ya da kucağıma oturuyor, "Ben de bakıcaam." diyor ve inceliyor. "Bu bizde vaar.." "Aa bak, bu bizimkinin aynısıı!" "Anne, bu ne." "Napıyolar?" "Bundan istiyoom.. Anne.." diyor. Şu aşağıdaki koçtan ya da benim koç olduğunu sandığım şeyden istiyor. Adı Löjlig imiş.. Yeterince oyuncağımız var bence :/ Ama tabii birlikte gidersek ve biraz mızmızlanırsa neden olmasın! Hoop, sepete.


Benim merak ettiğim şey, bu oyuncaklar ne zaman Türkiye'ye gelecek! Çünkü geceleri bu rakuna ya da bu ayıya sarılmadan uyuyabileceğimi sanmıyorum! <3 p="">

10 Eylül 2013 Salı

Nohut Oda Bakla Sofa?

Temmuz ayındaki biricik yaz tatilimizde uykuya direnen ve kuduran Duru'ya aniden "Yaşlı bir nene varmış, evinde bir başına yaşarmış.." dedim ve devamında, ezberden hatırladığım kadarıyla Nohut Oda Bakla Sofa kitabını okudum. Aniden durdu ve büyük bir dikkatle dinledi.

Sahi, bizim Nohut Oda Bakla Sofa kitabımız nerede?!

7 Eylül 2013 Cumartesi

Deniz'in Sevdiği Şeyler Oyuncak ve Saç Tokası

Bu iki kitabı aslında Defne'me almıştım. Benim güzel, tatlı Defne'm! Bu ilkbaharda Defne okula başladığında koyu renk bukleli saçlarını toplatmak istemiyordu. Açık haliyle de çok tatlıydı ama saçları terlemesin diye toplamak lazımdı. (ben ellemeye korkuyordum buklelerin güzelliğinden). Üstelik mini mini tek veya iki kuyruk yapınca ailecek kendimizden geçiyorduk. Tabii izin verdiği 6 saniye boyunca. Hemen çıkarırdı tokaları bıdığım benim. Artık yarım yaş daha büyüdü ve tam bir prenses oldu. Annesinin ve öğretmeninin saçlarını toplamasına, örmesine izin veriyor. Biz de doya doya kendimizden geçiyoruz. ^^ Artık izin veriyor diye değil de elbette kitaplar bizim evde kaldığı ve bir türlü Defne'ye verme fırsatım olmadığı için bu ay Duru ile el koymuş olduk.

"Önce hangisini okuyalım?" diye sorduğumda cevap, neden bilmiyorum, her zaman önce tatlı bir gülümseme, sonra büyük bir patlama ile "Bunu!" oluyor. Bunu, yani Duru'nun oyuncaklarını.. Tabii kitaptaki Deniz, Duru oldu.

Kitapta Deniz çoğunlukla legolarıyla çeşit çeşit oyunlar üretiyor. Tam da Duru'nun lego sevdiği döneme denk gelmesi ne şans. Bize göre zürafa da yapıyor legodan. Dün akşam legolarıyla oynarken (o gülüşü tam tarif edemiyorum ne yazık ki) muzip, kaçak, tatlı ve bana bakıyor musunuz diyen bir gülümseme ile "Duyu legolarıyla çeşit çeşit köprüler, şirin şirin evler yapar" diyerek bize şirin şirin evler yaptı. Yirim. (r leri net söylemiyor ama bunu yazarak belirtmek bu cümlede çok zor geldi!) Bu kitabı sevmesinin bir sebebi de acaba en son sayfada oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşırken iki arkadaşının değil de sadece Duru'nun oyuncaklarına dokunuyor olması olabilir mi? Oradaki iki arkadaş da tabii hemen Defne ve Deniz oldu. ^^



"Doğduğunda saçları kısacıktı Duru'nun.." diye başlıyorum. Bir kaç aydır bebek olmaya, bebek gibi taşınmaya bayılıyor. Bu yüzden kitabın bebek Deniz illüstrasyonu ile başlaması büyük şans. Duru'nun da saçları öyleydi, kısa ve siyah. Sonra dik dik oldu, tam bir kirpi! Her gören "saçlara baaaak" diyerek gülümseyerek yanımızdan geçerdi. Sling ile yürürken saçları bir havaya bir aşağı inerdi. Pif, puf, pif, puf.. Sonra bere sezonu gelince yavaş yavaş iniverdiler.. Duru çok çabuk ezberledi bu kitabı. Sanırım en çabuk bunu ezberledi. Ama en büyük yaşında da bunu ezberledi, büyüdü yani (evet, duygusallaşıyorum gittikçe). İki kitabı da çok seviyorum. Mustafa Delioğlu'nun illüstrasyonlarına bayılıyorum. Zaten her zaman çok kudertli ve çok güzeller. Bu kitapları defalarca okuduğumuzdan bu güzellikleri de bol bol izleme imkanım oluyor. Sadece Saç Tokası kitabında yazar çokca olumsuz cümle kullanmış. Bu beni rahatsız ediyor. Üç, beş okumadan sonra bazı cümleleri değiştirmeye başladım ama Duru çoktan ezberlemiş, oyun oynarken kitaptaki cümleleri seslendirmeye başlamıştı. Umarım yakında eski cümleleri unutur, yeni cümleleri öğrenir. "Deniz sabırsızdı" yerine "Duru çok heyecanlıydı" diyorum. Ve hemen her cümlede bunun gibi değişiklikler yapıyorum. Sorun değil de işte, hassasiyet. Şimdi burda başka örnekler vermeye üşeniyorum. Ama değiştirerek hallediyoruz, ben mutlu, Duru mutlu, o zaman sorun yok.

Hemen her kitapta Duru'ya ait, onun da hayatında olan, kitapla ortak noktalar bulmaya çalışıyorum. Bu kitabı iyice sevmesine, benimsemesine yardımcı oluyor. Çoğunlukla güzel çocuk kitaplarında her çocuk kendinden bir şeyler bulabilir. (Allahımm, çok seviyorum çocuk kitaplarını!) Bu kitapta da legolar, zürafa oyuncak, saç tokaları, tatlı bir teyze, asi saçlar ve en yakın iki arkadaş Defne ve Deniz, birlikte kolayca yakaladığımız ortak noktalar.

Sonuç olarak, tez zamanda bu serinin diğer kitapları Defne ve Duru'ya alına!

Kitap almak mı dedim.. hemen ağzımın sulanıyooorr, dişlerim kamaşıyoooorr.... Hiyaaaheyttt!

4 Eylül 2013 Çarşamba

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Karşıtlar, Vücudum, Renkler - "Sen en çok hangisini seviyosun anne?"

En çok arabada okuyorduk bu kitapları. Çünkü çok oyalıyordu 1-2 yaşındaki Duru'yu. Tek tek gösterip isimlerini söylemek, tekrar tekrar okumak, sorular sormak, cevaplarını beklemek, tebrik etmek.. Evde de okuyorduk. Arabadan eve gelince sildiğimi hatırlarım çünkü çokca arabada yere düşerdi. Kaç kere okuduk, tahmin edemem. Bir keresinde Yusuf'un "Ahh.. Duru'cuğum, ben bu kitabı gerçekten okumak istemiyorum." dediğini hatırlıyorum. Hatta belki bir kaç kez "Nefret ettim bu kitaptan!" gibi şeyler de demiş olabiliriz.. Nasıl desem.. sayısız kez okuduk. İyi ki de okumuşuz. 2 yaş 3 aylıkken başladı seri konuşmalara. O zaman farkettik bu tür resimli kitapların faydasını.


Şu çorabın yukarda aşağıda olması hep garip geldi bana. Neyi öğreteceğim ki ben bununla çocuğa. Çocuk olmanın böyle muzip bir şey olduğunu mu yoksa yukarda aşağıda zıtlıklarını mı? Ayrıca yukarda mı ki? Çekili, düşmüş mü? Ne demeli? Her türlü anlamsız gelmez mi minicik çocuğa? diye düşünürdüm her seferinde. Hızlıca okuyarak geçtiğim bir kaç fotoğraftan biridir. En anlamsızı eski-yeni kavramları olacak diye düşünürdüm. Tabii büyüdükce anlamlı oluyor ama kitabı caart diye yırtan el kadar çocuğa eskiyi yeniyi anlatmak.. Anlamsız değilmiş, çok da güzel bir şeymiş! Ayrıca kapaktaki portakal sularının içerde olmamasına da her zaman gıcık olmuşumdur.

Bu çocuk, ve diğer çocuklar.. Sizi kaç kez gördüm? Şuan on yaş daha büyük olsanız bile sizi yolda görsem tanırım! Kıvırcık saç yaparken sayfayı parmak uçlarımla tırtıklamam, kıvır kıvır yapmam, uzun saçları dipten uca parmak ucumla tarmam.. Hepsinin tırnak yapısını da diş yapısını da çok iyi biliyorum. Hangi eller gerçekten sağ, sol eller hangileri copy paste, onu da biliyorum!


Renkler kitabı şuan yanımda duruyor. Ben ona bakıyorum ama o bana bakamıyor. Çünkü kapağının üzeri soyulmuş. Kapak var, baskısı yok. 

Güncel not: Çok faydalıymış diyerek pazar günü yaban mersini aldım. Bir heves bu kitaptaki yaban mersini fotoğrafının yanına koydum ama işe yaramadı. Ne bekliyordum ki aslında. Aynısı diye yemesi mi lazım?

Renkler kitabındaki bir detay, koala ile hamsterın yan yana durması. Beni okurken heyecanlandıran, Bebek Koala ve Minik Hamster'ı çağrıştırdığı için de minik Duru'yu heyecanlandıran bir detay.. 

Bu aralar bu kitaplar tekrar evimizin içinde dolanıyor. Oturup okuduğu kitaplardan değil, daha çok "sen en çok hangisini seviyosun anne?" diye sormak ve "ben en çok bunu seviyoum, bunu seviyoum, şunu seviyoum bi de bunuu" deyişini dinlemek ve "ben de şunu seviyorum" diye cevap verince "hayiii, onu ben seviyoum. sen en çok hangisini seviyosun anne?" "..... "tamam, peki ben de kırkayağı seviyorum, hem de çok seviyorum >-< " demek için. 

Kitaplar, iyi ki varsınız! * kalp kalp *

27 Ağustos 2013 Salı

Günlerden bir gün, öğle uykusundan önce..

Önceki gün, öğle uykusundan önce okuduğum kitapları üstüste koydum. Böyle göründü. Biri eksik, o karyolanın altına düşmüş, sonradan farkettim.


Bunca kitap okundu da Duru öğle uykusuna yattı mı? Hayır.

Arkada görünen yıldızlı çarşaf, benim gençlik çarşafım, Duru'nun yatağı. ^^ Öndeki bebeklik karyolası, şimdinin divanı. Bazen "'Aa, burda bir bebek vaamış' de." diyerek bebeklik karyolasına yattığı ve orada uyuduğu oluyor. Ama bazen bunu yaptıktan sonra aniden 3 yaşına bastığını farkediyor, büyük yatağa geçip orada (mümkünse uçuk pembe veya uçuk pembe benekli yastığına yatıp) uyuyor.

20 Ağustos 2013 Salı

Chu's Day aka Chu'nun Hapşuruğu

Epeyce zaman geçti. Tam iki kitap hakkında notlarımı yazıyordum ki kalakaldım. Ağaçlar hepimizin gündemine oturdu..

O zamandan bu zamana çokça kitap okuduk. Bazılarını tekrar tekrar okuduk. Yeni kitaplar aldım, eskileri çıkarttım. Kitaptan örülen duvarlarımızdan elemeler yaptım. Sayısını epeyce azalttım ama elediğim kitapları arşivleyecek yer bulamadım, kitaplık baktım. Eledim dediysem, elimizin altında az sayıda kitap olsun, doya doya inceleyelim, okuyalım, sonra arşivden yine az sayıda kitap seçerek şimdikilerle yer değiştirelim, böyle de devam edelim istedim. Arşivlenmeyi bekleyen kitap yığınını didiklemeye başladık bir kaç gündür. Yerlerinden kalkamadan hayatımıza geri döndüler..


Gelelim konuya, Chu'nun hapşuruğuna. Kitabın çıkacağı haberini aldığımda gözlerim lemur gibi büyüdü. İnsanın aklını başından alacak bir panda söz konusu. "Chu hapşurduğunda, çok garip şeyler olurdu." İlk cümlem böyle. Bu kitap da kısa sürede Duru'nun ezberlediği, kendi kendine kaldığında veya ben ona okumaya başladığımda eksiksiz ve hatasız şekilde ezberden okuyuveriyor. Eğer bana okuyorsa nasıl tatlı bir gülümseme ve hatta kıkırdamaktan cümlenin sonunu getirememe halleri.. Çocukların hafızası, neşesi.. Keşke tüm çocuklar anne babalarıyla temiz yataklarına uzanıp kitap okuyabilseler. Varsın bir tek kitabı olsun, farketmez. Ah.. bu dünyanın ihtiyacı olan şey mutlu büyüyen çocuklar..



Chu da öyle büyüyor. Anne babası endişeli ama o çok mutlu. Endişeliler çünkü Chu hapşurduğunda gerçekten garip şeyler oluyor. Gerçi kitap bad diyor ama ben garip demeyi istedim. Halbuki tuhaf kelimesini severim. Peki neden konuya giremiyorum? Galiba seni çok özelmişim be blog, lak laklara doyamadım.. Evet, garip şeyler oluyor, anne ve babası kadar Chu da durumun farkında. Çünkü Chu hapşurduğunda etrafındaki her şey bir tufana kapılmış gibi saçılıyor. Trenler, arabalar, dev sirk çadırı, filler hatta balinalar bile.

Sabah gittiği kütüphanedeki kitap tozunu farkedince annesi "Hapşuracak mısın?" diye soruyor. Chu cevap veriyor "Ha... haa... hayır!" Daha önce hapşu ve hayır kelimelerinin hem türkçe hem ingilizcede uyumlu olduğunu ve bu uyumun bir işe yarayacağını hiç farketmemiştim. Bu kitapta çok işe yarıyor. Hapşuracak mı acaba?

Bu kitap sayesinde öğrettiklerim;
- Kütüphanede sessizce kitap okunur
- Yemek yemeye gidildiğinde sessizce yemek yenir (saçmalık)
- Sirk diye dev bir çadır var ve burda aynı tiyatrodaki gibi gösteriler yapılıyor ve maalesef bu gösterilerde hayvanlar kullanılıyor ama durun bir dakika.. Zaten izlemeye gelenler de hayvanlar?
- İneğin memeleri var ve memelerinden bize süt verir (garip ama bu kitapta bu bilgi pekişti. bkz. havaya uçan kütüphane)
- "amma da.." tabiri. bkz Chu'nun gece yatağına yattığında "amma da hapşurdum be.." demesi. Burayı kendi okurken çok kıkırdıyor. Evet, evet komik ve yeni bir şey öğrendin ve bu tabiri kullanmak için sabırsızlanıyorsun eşeksıpası..

Kitabın yazarı ve illüstratörüne dair bilgilerin yer aldığı arka kısımdaki iki fotoğrafa da iyice bakıyor. Çünkü yazar panda ile illüstratör de iki zürafa ile fotoğraf çektirmiş. Ama gece okurken zürafaları bir türlü göremiyor.

Ben en çok Chu'nun, sanki şehri altüst eden o değilmiş gibi poposunu dönüp şak diye uyumasını seviyorum!



Ayrıca "Chu'nun akasına saayangoz saklanmış!"

Bu arada iki ay önce Duru 3 yaşına bastı! ^^ <3>

16 Nisan 2013 Salı

Nohut Oda, Bakla Sofa

Bakla sofa.. Adı bu.


Kitabı açınca gördüğümüz ilk şey ise şu;


Bu sayfayı okuyarak başlıyoruz. İnek, inek, inek, ineek, keçi, keçi, keçi, keçii, domuz, domuz, domuz, domuuz, tavuk, tavuk tavuk, tavuuk.. Gülüşmeler..

Fakat bundan sonraki sayfanın solunda "Eski editörümüz Elke Lacey ve oğlu Fred'in anısına." notunu görünce içim burkuluyor.. Trafik kazası mıydı.. Ne önemi var.. Bir şey olmuş işte.. Sonra öykünün ritmik metinlerini okudukça, tonlamalar yapmaya ve yaşadığımız ana dönmeye başlıyorum.

Bu kitabı seviyorum dememin için bir sürü sebebi var. Birisi 'tuhaf' kelimesinin geçiyor olması. Ben 'tuhaf' kelimesini çok severim. "Tavuğu eve alayım ha? Tuhaf, ama belki işe yarar." Yarar, yarar.. Sen elindekilerin kıymetini bilmiyorsun ki neneciğim. Şu yaşına gelmiş, gül gibi evini beğenmiyor, huysuzluk ediyorsun. Yoksa ihtiyar dedeye mi aslıyorsun? O kısmından emin olamıyorum zira minik, benekli, pötikareli öykümüz mutlu sona eriştiğinde ihtiyar dedenin ellerini tutup ona teşekkür ederken, ihtiyar dede gözlerini gökyüzüne, uzaklara yöneltmiş, seramoninin bitmesini bekliyor..

Yaşlı hanıma "nene", ihtiyar adama "dede" diyorum. Bildiği kelimeleri kullanayım diye. Sanki "nohut oda, bakla sofa" ne demek, biliyor mu ki? Bilmiyor. Ama öğreniyor. 

Bu kitabı seviyoruz. Hem hayvanlar var, hem dağınıklık, hem söylenmeler, hem yardımlaşmalar, hem elindekinin kıymetini bilmeler.. Hapşurmak bile var kitapta, Duru kendine dair bir sürü şey buluyor dolayısıyla.

İlk okuduğumuzda "ne güzel çevirmişler yaa.." demiştim. Arkasını çevirince (genelde olduğu gibi) kitabı yazana ve çizene değil de çeviriyi yapan Yıldırım Türker'e ithafen yazılmış metinleri okudum. Gerçi İclal Aydın'ınki Tostoraman'a ait.. :S

31 Mart 2013 Pazar

Gece ve Kipper

Kaç gün önceydi, şimdi hatırlayamadım ama bu hafta içerisinde bir gece idi. Nasıl olduysa kitap okumadan uyudu. Bu olağanüstü durumu içine sindirememiş olacak ki gece 2'de beni çağırdı;

"Kippeeer. Kipper okaar mısın?"

Okurum tabii, okudum tabii. Künye sayfasını atladım, "aa atladın" dedi, sayfayı geri çevirdi.. Sincap esprisini de kaçırmadı.. Okudum, okuduk, uyudu, çalışmaya devam ettim..

23 Mart 2013 Cumartesi

"Anneciğim. Bize kipat okaar mısın?"

Bu sabah ve hemen her sabah söylediği şey; "Anneciğim, bize kipat okaar mısın?"

* Okarım tabii ki! *

"Hadi bize Kipper okku. Kipper neede? Neeedesin Kippeeer?"

22 Mart 2013 Cuma

The Tickle Book


Please be warned before you look - this is a very tickly book!

Bu sabah uyanır uyanmaz "gel seni kucakliicam.. seni çok öslediim.." dedikten sonra dün gece (her gece olduğu gibi) uyumadan önce okurken (neden bilmiyorum) tamamlayamadığımız Kipper'ı okumamı istedi. Milyonlarca kez okuduğum için ilgisini dağıtmaya çalıştım ama yok.. O illa Kipper'ı okumamı istedi. Okudum. Sonra kalktık. Benekli kitaplığından The Tickle Book'u çıkarttı ve kanepesine koyup okumaya başladı. Arada bir "anne baaak, yemek yiyollaa.. bak züvasa da geelmiş.. ooda ne va? kedi de geelmiş, bak bak kedi çok komiiik.." diyerek beni de dahil ettiyse de genelde kendi kendine okudu.

The Tickle Book, bizdeki en güzel hareketli kitaplardan biri, en güzel hareketleri olan kitaplardan biri. Evet, şuan her eklemi doğru çalışmıyor ama yine de iyi dayandı. Şaşırtan hareketleri var. Benim okumama hiç fırsat vermedi hep kendi okudu bu kitabı. Bakmalara doyamıyor, ne de olsa içi hayvanlarla dolu. Ben de Alex Scheffler'ı izlemekten memnunum doğrusu.

20 Mart 2013 Çarşamba

The Bear and the Bees


Aslında The Bear and the Bees de bir okula hazırlık kitabı olabilirdi ama bu kitabı özellikle okul sürecinde bizi motive etsin diye almadım. Rafta bırakılamayacak kadar güzeldi, ben de aldım. Arıların okuluna gitmek isteyen ve arıya benzemediği için okula kabul edilmeyen bir ayının kısa ve tatlı öyküsü. İtiraf ediyorum, kitabı hiç okumadım. Metinleri biraz uzun, ben kendi cümlelerimle okuyorum yine. Aslında oturup okumam gerek çünkü ödüllü bir kitap. 13 yaşındaki Ella Richardson yazmış bu kitabı. Tatlı bir anlatıma sahip olduğuna eminim ama biz bu aralar görsellerdeki detaylara dalıp, onları inceleyip, isimlerini verip (tanıdığı kişilerin isimlerini vermeyi kastediyorum), ne yaptıkları, nereye gittiklerine dair tahminler yürütmeyi sevdiğimizden, kitabı okumaya gerçekten fırsat olmadı. "A baak, annesi geemiş." "Baak, ötemeni (öğretmeni) geemiş, günaydın diyoo.." "Okula gidiyoo" "Şimdi oyun zamanıı".. Kusura bakma Ella, şimdilik böyle. *emeğe saygı*

Ayının okula girmesine izin verilmeyince oturup ağladığı bir sayfa var. O sayfada olan biteni kıvırmadan anlatıyorum, "Ayı , arıların okuluna gitmesine izin verilmediği için çok üzülmüş, ağlamış.." Kitaplardaki acıklı, korkutucu, üzücü betimlemeler ve görseller de lazım. Bunu bir süre önce kabullendim. Bir filmde söylüyordu "onlar çocukları gerçek hayata hazırlıyorlar." Doğru, kendi istediği olmayınca ağlayan çocuk, neden ayının ağlamasını kaldıramasın ki? Zaten güzel olan ayının çözüm üretmesi. Yani meşhur bir Türk çizgi film karakterinin yaptığı gibi mızır mızır ağlayıp, küsüp ortamdan uzaklaşıp, surat asmıyor. Ya da eline toplu iğneleri alıp arı okuluna geri dönmüyor. Aferim sana ayıcık.

Ayı, ertesi gün okula arı kılığında geldiğinde arılar bu işe önce çok şaşıyor. Biz de burada çok gülüyoruz. "Ayy, çok komik ooomuuş! Baksana anne, bak, bak, kanat taakmışş!" Sonra arılar da kostüm giymeye karar veriyor çünkü bu çok eğlenceli! Çiçekler, benekler, kalpler derken okul bir festival alanını andırıyor. İlk zamanlarda Duru o kısımdaki kostümlü arıları "anneleri gelmiş" diyerek gösterse de sonrasında onların öğrenci arılar olduklarını ve okulda bir eğlence, kutlama olduğunu anladı. Kostüm kelimesini çoktaan, Tonton Ayı Oyunu Kurtarıyor kitabından öğrenmişti. O kitap sayesinde evde az kostümlü eğlence yapmadık. Öyle çok özel kıyafetlerimiz yok ama teyzesinin diktiği güzel tütüsü, benim eskiden kot mont üzerine sıklıkla dolayarak dışarı çıkarken kullandığım eşarplarım, bir kaç şapka, bere bir küçük hasır sandıkta hazır bekler bizi. Aslında bu kitabı seçmemin sebeplerinden biri de yine Tonton ayıdır. Tonton ayı sayesinde ayıları da seviyor. Gerçi her çocuk gibi Duru'nun da sevmediği hayvan yok.

Çok tatlı, eğlenceli bir kitap. İç kapaklardaki böcek, çiçek, sinek, örümcek çizimleri üzerine de sohbet ediyoruz. Baştakiler okula gitmek için hazırlananlar, sondakilerse eve dönenler. Bir yusufcuk da var! <3

Ayrıca ayı ve arı kelimelerinin hem Türkçe hem İngilizce'de benzer olduğunu hiç farketmemiştim!

16 Mart 2013 Cumartesi

Anaokuluna hazırlık kitapları


Minikler serisine önceden aşinalığı var Duru'nun. Onun hikayesini Minikler serisi - Ben ve Sen kitabını anlatırken bahsederim. O aşinalıktan dolayı, Benim Anaokulum kitabının dilimize çevrilmiş basımını görünce heyecanlanmıştım. Okul zamanı gelince bu kitap bize iyi gelebilir diye düşünmüştüm, çok şükür öyle de oldu. Okula gideceği kesinleşince hemen koştum aldım. Henüz başlamasına iki, üç hafta olmasına ramen internetten sipariş edip beklemeye tahammül edemedim. Kitabı almadan önce, okulu görmeye gittiğimizde haklı olarak botlarını çıkarıp 'okul ayakkabısı' dediğim ayakkabılarını giymek istememişti. Zaten aylardır botlarından başka bir şey giymiyordu, bu konuda ikna olmuyordu (Meğerse botlara alternatif olarak aldığım spor ayakkabılar küçük geliyor ve gerçekten acıtıyormuş ;( .. ) Geçen seneki gibi kar yağacağını sanarak almıştım o Robocod botlarını ama bir kez kar yağdı, ertesi gün tekrar sonbahardı.. Neyse, kitap okula gelen minik öğrencilerin sınıfa girmek için hazırlanmasıyla başlıyor. İşte okul ayakkabısına alıştırmak için harika bir sayfa! Annesinden ayrılmak istemeyen minik kız, kapakçığı çevirince arkadaşları gibi mutlu, hazır. Önce kendi okuluna gönderme yapmadan okudum kitabı. Sonrasında "Aa bak aynı senin okulundaki gibi ayakkabılarını çıkartıyorlar.", "Herkes okul ayakkabılarını giyiyor.", "Annesi çocuğu okula getirmiş, okul bitince de gelip alacak." gibi cümleleri her seferinde aynı sırayla, aynı şekilde tekrar etmeye başladım. 

Kısa sürede, ilk sayfadaki tiplemeleri Demse (Defne), Duyu (Duru), Deniz ve Buucu (Burcu) diye tanıdığı ve çok sevdiği kişilere benzeterek göstermeye başladı. İsabetli benzetmeler, gerçekten de benziyorlar, bu bir şans olmalı. Bu isimlendirme bize iyi geldi. İlerleyen sayfalarda, başka tiplemeler de olsa bulduk yine Demse, Duyu ve Deniz'i. 

Duru bir kaç gün içinde kanepenin üzerinde "Ben okula gidiceeem!" diye mutlulukla zıplamaya başladı. Vay canına... Okul başladıktan sonra yeni isimler de eklendi sayfalara, Ece, Demii, Haakan, Guneş.. Hala en sevdiği kitaplardan biridir. Hem okulda yaptıkları etkinliklere benzeyen çokça etkinliklerin yer alması, hem kapakcıklı bir kitap olması hem de detaylı çizimler olmasını seviyor. Kendi kendine okumayı, anlatmayı da seviyor. Bu kitap, benim için de çok değerli. Onu seviyorum!


Hani Bebek Koala Küçük Orkestra kitabında, her cumartesi olduğu gibi arkadaşları Bebek Koala'nın evine geliyor, annesi onlara reçel, ekmek ve şeker ikram ediyordu ya.. İşte o "her cumartesi" bu kitapta patlayıveriyor. Çünkü bu kitap "Bugün cumartesi, Bebek Koala anaokuluna geldi bile. Ama hala biraz uykusu var." diye başlıyor. Ezberden yazdım, sonra kontrol ederim.. Aşkolsun, hani her cumartesi arkadaşları kahvaltıya geliyorlardı? Neye inanacağımızı şaşırarak başlasak da bu kitap da Duru'nun okula hazırlık sürecinde bana yardımcı olan değerli bir kitaptır. Minik Duru bu kitabı parçalamıştı. Şimdi 32,5 (evet buçuk muçuk, önemli tamam mı..) olan Duru kitabı ezberden kendi okuyabiliyor. Bu arada ben hala 1, 2 veya 2,5 yıl önce (veya herhangi bir kısa süre önce) doğan bir çocuğun yaptıklarına, yapabildiklerine şaşırıyorum. Mesela 2,5 yaşındaki bir çocuk okula başlıyor. Evet, anaokulu ama sonuçta bir okul! Bunu hala aklım almıyor.. Daha 2,5 yıl önce minicik, mini minicik değil miydiniz siz yahu? 

Bu kitapta öğle uykusuna yatan Bebek Koala'dan ümitliyim. Çünkü Duru henüz okulda uyumadı. O konuda bize yardımcı olacağını umduğum Bebek Koala, yatarken altına sadece çengelli iğneli bezini değil de en azından ince de olsa bir alt pijamasını giyseydi benim için daha iyiydi.. Ama sorun değil, Bebek Koala okulda yemek de yiyor, resim de yapıyor, dans da ediyor, uyuyor da uyanınca parkta da oynuyor.. Daha ne olsun! Varsın donuyla uyusun bıdık..


Kitapçıdaydık, Burcu söylemişti, "Bizim serinin okul kitabı da var" demişti. Sonrasını hatırlamıyorum, heyecandan kendimden geçmiş olabilirim. Kitabı raflarda aradım, bulamadım, sonra bulduk ve kaptım. O gün satın alamamıştım. Duru kitapçıdaki 'çiffik haavanları'nın yanından ayrılmak istemiyordu. Huzursuzlanmış ve kasada geçireceğim zamana tahammül etmek istememişti. Oynamaya devam etmek istiyordu. Figür hayvanlarla vakit geçirmek onun için çok değerli, buna her zaman saygı duydum ve kitapçılarda huzurlu vakit geçirmesini sağlamaya çalıştım. Aksi takdirde sanırım sürecin sonununda ikimiz birden yerlerde sürünüp ağlardık. Bu arada kitapçılara hiç bir zaman figür hayvan satın almak için gitmedik, sadece yere diziyor, oynuyor, sonra hayvanlar acıkınca evlerine yani raflarına diziyor ve çıkıyoruz. Çoğu zaman bulduğumuzdan daha düzenli bıraktığımızı da söylemeden edemem. Ben hani o kasadaki flyerları düzeltemeden edemeyen tiplerdenim, o yüzden.. Fakat figür hayvanların önüne çökmeden önce genelde çalışanlardan izin alıyorum oynamak için. Evdeki figür hayvanlarını Duru farkında olmadan aldım hep. Pusetinde uyurken veya yere dizdikleriyle oynarken. Nerden nereye geldim.. Yine bir 'neyse'.. diyerek devam edeyim..

Neyse, Fisher Price'ın Little People serisinden iki kitabı daha var. Dolayısıyla bu seriyi ne kadar sevdiğini biliyorum. Bu kitaplarda da isim verdiği karakterler var; anneanne, dede, teeze (teyze), Demse (Defne), Duyu (Duru), Deniz.. Bu seride bir okul kitabı olduğunu öğrenince sevinmemin sebebi budur. Okula hazırlıkta güvenebileceğim bir kitabı daha! <3

Okula başladığı ikinci hafta hasta olduğundan (okuldan kapmadı, annesi üşüttü) gidememişti. O sırada "okula gidemiceeem!" (tercümesi: okula gitmeyeceğim, ya da daha kibar şekliyle: okula gitmek istemiyorum anneciğim) diyordu hep. O haftanın son günü, pazar günü bana "Hadi okula gidelim anneciiim!" dediğinde mutluluktan ne diyeceğimi şaşırdım! Kalakaldım! Meğerse bu kitabı okumamı istiyormuş :P

Bu kitaptaki okul, Duru'nun okuluna benzer bir çok özelliğe sahip, kapakçıklı bir kitap. Muhtemelen bir çok anaokuluna benzer özelliğe sahiptir elbette. "Bak senin okulundaki gibi..." diyebileceğim bir dolu şey var. Bu sayede okula başladıktan sonra da çok kez okuduk.

Bu üç kitap, uzun süre popülerliğini yitirmeyecek gibi geliyor bana. Üçüne de teşekkür borçluyum!

Sıra kimde Max ile Millie?


Kitap pahalı. Yani ufak ebatta bir kitap için bence gerçekten çok pahalı. Normal fiyatı 23tl, ben internetten 17tl'ye aldım. İndirime ramen içim cızladı ki kitap alırken fevri davranır, fiyatını önemsemem, hepsini kucaklar, toplar, eve ya da online alışveriş sepetine taşırım. Pahalı olmasının sebepleri var elbette. Her gün elinizin altında duracak temel bebek bakım kitaplarında uygulanmayan sağlam bir cilt var bu kitapta. Sayfalar gıcır gıcır, kalın ve baskısı gayet kaliteli..

Kitabın illüstrasyonlarını çok seviyorum. Kitapçı raflarında gördükçe "zamanı gelse de alsam" dedim hep. Öyle içine çekti kitap beni. Sonunda zamanı geldi, aldım. Max ve Millie karakterleri çok tatlı. Sanki animasyon filmi izlermiş gibi geliyor, çizgiler hem temiz ve hem hareketli.

İyi, güzel de ben bu kitabı okumayı hiç sevmedim ;( Çünkü okuması bana çok zor geldi. Bir kere hemen her cümlede bir kez Max ve/veya Millie kelimesi geçiyor. Bu benim başımı döndürüyor. Keşke Max ile Ellie olsaymış isimleri. Ellie ismini seviyorumm.. Ama ondan demedim, Max, Millie, Max, Millie, Max, Millie.. Bir de Millie'nin kendinden bahsederken 'ben' yerine 'Millie' demesi de beni yoruyor. Ha bir de 'dedi' yerine 'der' şeklindeki anlatımla da barışamadım ben..

Kitabı ilk elime alıp okumaya başladığımda, kanepeye rahatça oturunca popoya batan oyuncaklarmış gibi geldi bunlar bana. Dili değiştirdim kendime göre, Duru'ya göre ama yok, rahat edemiyorum ben. Bu minik, tatlı kitap beni diliyle allak bullak etti. Oysa Millie'nin giyim tarzını, Max'ın kendini oyuna kaptırışını seviyorum. Olayın evin bahçesinde değil de okulda geçmesi de tam bize göre. Yeni yeni anaokuluna başladı çünkü. Ama o oyuncakları ortadan kaldıramadım ben. Belki de böyle oturmaya alışırım yakında..

11 Mart 2013 Pazartesi

Kipper da Kipper


Kipper vazgeçilmez oldu. Her gece mutlaka ilk kitap olarak okumaya devam. Bazen ardından başka kitaplar da okumamı ister, bazen Kipper ona yeter. İlk sayfada Kipper'a el sallarım. O da sallar. Bu gece "bak, şimdi Kipper'a el sallıyorum." diyerek el salladı.. Bir kaç alışkanlığımız var bu kitapta. İki gece üst üste, sincaplı sayfaya gelince, farkında olmadan "Kipper ağaçta iki tavşan görmüş." deyiverdim. O da düzeltip "hayııır, iki sincaap" dedi. Sonrasında yeni bir alışkanlığımız oldu, her gece "Kipper ağaçta iki tavşan görmüş." dedim, o da "aasincapmış." dedi. Bir kaç gecedir tavşan yerine başka hayvanlar isimleri de söyler oldum.

Koyunlu sayfaya gelince ben dururum, Duru hafif gülümsemesi ile biraz da sessisce ezberden okur; "Soona Kipper çayııda bir koyun göömüş.. Koyun otların üseine yatmış.. Kipper da yatmış amaa uyuyamamış.... gıdıklaaamışşşş!" ve gıdıklama başlar. Son zamanlarda farkediyorum ki ben müdehale etmediğim için cümleler kısalmaya, kelimeler eksilmeye, yuvarlanmaya başlamış.

Tavşan yuvasının hemen ardındaki sayfaya gelince yine kendi okur, "Ama o da nee.. poosuk çıkmış.. tavşanla kaçmışş.. Kipper kookmuş.. "

<3

not: r harflerini söylemediğini düşünüyorum. Ama şimdi düşündüm de acaba Kipper derken sonuna r de ekliyor mu? Ya da hayır derken.. Emin olamadım. Onun dilinden yazmak zor ama çoğunlukla konuştuğu şekilde yazdığımı düşünüyorum.

Bir de bu blog kitaplara dair notlarımı içeriyor, ana amacı kitap tanıtmak değil. O yüzden arada garip gelen notlar da olabilir sevgili şu anda okuyan kişi. Vakit ayırdığın için teşekkürler ;)

Bil bakalım, seni ne kadar seviyorum


Annem, üzerinde biri büyük biri küçük tavşan çizimi olan ve "weißt du eigentlich, wie lieb ich dich hab?" yazan bir yastık kılıfı almış pazardan, bebek deterjanı ile yıkamış, iç minderini hazırlayıp bana süpriz yapmıştı. Tabii minder Duru'nundu ama aslında süpriz banaydı. "Ne yazıyormuş?" diye sormuştu. "Biliyor musun, seni ne kadar sevdiğimi?" diye çevirmiştim. Fena sayılmaz, buna da şükür. Nereden bileyim ilerde Duru 23'de (TRT Çocuk 23.numaraya kayıtlı olduğu için 'yiimiüç açç' der) 'Bil bakalım, seni ne kadar seviyorum' diye bir çizgi film izleyecek ve biz ailecek hem içeriğe hem görsel şölene hayran kalacağız ve ben ancak çizgi filmi izleyince büyük tavşanın anne değil de baba olduğunu anlayacağım.. Her izlediğimde "daha ötesi olamaz" diye içimden geçirdim. Olur mu? Belki olur, ben nerden bileyim. Zaten konumuz çizgi film değil. Şimdi fark ediyorum ki uzun zamandır da izlemedik aslında. Ama kitabı her zaman bizimle. 

Kitabı görür görmez almıştım. Her sayfada tavşan çizimi olduğu için henüz ilgisini çekmez, tekrar gibi algılar, sonuna kadar takip etmez, yırtar demiştim. O dönemde fotoğraflı kitapları seviyordu. Hani şu kelime öğreten kitapları. O yüzden ortaya çıkarmamıştım. Taa ki.. Hiç hatırlamıyorum ne zaman, işte o zamana kadar. Uyku öncesi için harika bir kitap. Son sayfadan hemen önce kapattırıyor kitabı. Küçük tavşanın uykuya dalıp, babasının hala uyanık olmasını görmek istemiyor sanırım.

Bir de babanın yükseğe zıplayıp kulaklarının ağaca değdiği sayfada bazen " baba korkmuş" diyor çünkü orda sahiden de baba tavşanın suratı bir başka türlü bakıyor.

Oyun oynarken, kitap ortada yokken hınzır, tatlı bir gülümseme ile ezberden söylediği ilk cümle şuydu "işte bu kadaa dedi baba taaşan.. vaay, amma da çook dedi küçük taaşan.." Sonra göz göze geliyoruz. Ben şaşkın, o hala hınzır, tatlı..

Bazen rutini veya krizi bozmak için bu cümleyi ben söylerim, işe yarar. Çok sık yapmıyorum çünkü bence bu ona ait bir şey.

7 Mart 2013 Perşembe

BENİM! Hayır, BENİM!


Hani şu iki yaş krizi var ya, hani adına kriz demememiz gereken, doğal olan süreç.. İşte o süreçte ben en çok paylaşma konusunda zorlandım, zorlanıyorum. Ne diyeceğim, nasıl ikna edeceğim, iki tarafı da üzmeden nasıl halledeceğim? Sonra bir bakıyorum halloluyor bir şekilde. Bazen bir taraf çok ağlıyor, bazen iki taraf birden çok ağlıyor, bazen tam kıyamet kopacak sanırken bir de bakmışız ki tatlı tatlı konuşmaya, sarılıp kucaklaşmaya başlıyorlar! Duru ve Defne kuzenler, yaşıtlar. Bazı özellikleri çok farklı, bazı özellikleri çok benzer. Tıpkı bu kitaptaki ikizler, Nazlı ve Aslı gibi. Paylaşmayı nasıl öğretirim derken rastladığım güzel kitap. "Menimmmm!" diye bağırmanın doğal bir şey olduğunu gösteren kitap. 

Nazlı ve Aslı'nın sevdiği ve sevmediği çoğu şey farklı, hatta zıt. Ortak özellikleri ise oyuncak tavşanları Uzun Kulak. Uzun kulağı paylaşamıyorlar bir türlü. Bir gün anneannelerine doğru giderken çekiştirmekten kopuveriyor kulakları tavşanın. Bu arada Duru tavşan oyuncakları çok seviyor bu aralar.. Koparılan kulakları diken ve orta yolu bulan, paylaşmayı öğreten anneanne karakteri de bize çok uyuyor. Bazı günler Nazlı, bazı günler Aslı oynuyor uzun kulaklı tavşanla. Pazar günleri ise birlikte oynuyor, çadır kuruyorlar. Çadır da pek popüler bir süredir bizde. Sonunda tavşanın kulaklarını tutarak uyuyakalıyorlar. İşte bu da bize yakın bir durum.. Seviyor bu kitabı. Ben de seviyorum..

27 Şubat 2013 Çarşamba

Tavşanlı kitaplar

Evde üç tane oyuncak tavşan var. Üçü de Bilge ablasının. Bir şekilde aldı, eve getirdi. "Bu benim taaşanım. Bunu ben aldım." deyip duruyor. Arada bir "bu Biige'nin taaşanı" dese de şimdilik bizim misafirlerimiz onlar. O tavşanları çok sevdiği için ben de bir ay önce bu iki kitabı almıştım. Bayılacak, çok sevecek sandım ama "okumaaa, istemiyoooom!" dedi durdu. Taa ki bu güne kadar. Bugün uyandığında ona iki bez tavşanla günaydın dedim. İsimleri hemen baba tavşan ve anne tavşan oldu. Bugün kaç kez "mavi tavşan" lafını duydum bilmiyorum. Nihayet akşam tavşan kitaplarını çıkarttım. Kanepeye uzandık. Üşüdüğüm için üzerime çektiğim örgü battaniye, çadır oldu. "Tavşanlı kitabı okuyayım mı?" dedim, "Oku!" dedi. Oh.. niyhayet...

Disney tavşanlarının hikayesi "I Love You, My Bunnies" sevgi dolu bir kitap. Okurken bol bol öptüm. İnsanın elinde değil. "Tontiş", "pofidik" gibi kelimeler bu tavşanlar ve öyküleri için geçerli. Anneleri yavrularını uyandırıyor, besliyor, minik dili ile temizliyor.. Minik tavşanlar da onlara özenle bakan annelerine bir sürpriz hazırlamaya karar veriyorlar. Sepet örüp içini çiçek ve böğürtlenle dolduruyorlar. Böğürtlenler toplanırken çoktan o dünyaya girmiş oluyor insan. Bu dünyada doldurduğumuz kötülüklerden tamamen kopuyor..


Küçük Tavşan kitabı.. Bu illüstrasyonlara bakıp almamak mümkün değildi. Baskı kalitesi yüksek olmasa da görseller çok değerli. Fakat metinler çok kopuk. Sanki arada sayfalar yırtılmış, atılmış.. Bilemedim. Neden böyle? Öykü yok, yazılar var. Uydurarak okudum. Sonra? Sonra I Love You, My Bunnies'i tekrar okumamı istedi. 



13 Şubat 2013 Çarşamba

Kipper

Heathrow havalimanından yaptığım son dakika kitap alışverişlerinden biri. Kitapları seçerken sakindi ama kasada beklerken sakızları deviren, dağıtan ve kucaklayıp geri vermek istemeyen Duru ile alışverişi tamamlamak biraz zor olmuştu. Dökülenleri yerleştirdikten sonra nezaketen bir paket sakız alarak kasiyer kadına sempatik görünmeye çalıştık. Nazikti ama biz gidince sevindiğine eminim.

Sevgili Kipper.. En güzel uyku kitaplarımızdan birisin. Bir gece uyanıp, uzun uzun ağladığı bir krizde Duru'yu kendine getiren, sakinleştiren ve nihayetinde salondaki kanepede kucağımda uykuya dalmasını sağlayan sendin. Şimdiye kadar defalarca okudum seni. Kusura bakma, metinlerine sadık kalmadım hiç. Kendime göre ritmik, eğlenceli kısa cümleler yazdım. Her seferinde inan, son sayfanda inan ben de uyuyakalacaktım. Her hayvana tek tek şşşşşhhhhhhhh... dedirttim Kipper uyuduğunda. Şşşhhh'ler sanki birer oommm oldu. O nasıl bir huzurdur.. Dünyadaki en güzel yeşil tırtıl bu kitapta. En yamuk gözlü koyun da öyle. En tatlı kuşları da.. Seviyorum ama kimi? En tatlı birisini.. <3

Son sayfadaki kitap tanıtımlarına bakıp "Munu okk" derdi henüz 2 yaşından iki ay almıştı. Şimdi "Bu bizde yok, bu bizde yok... bu bizde yok, bu bizde vaaar! Bak, aanısııı!" diyor kitabın kapağını çevirip göstererek. <3

10 Şubat 2013 Pazar

Benim Okyanus Maceram


Fazla erkenden aldığımı kısa sürede anladığım, zamanla kendi kendini yok eden kitap. Aslında parçalanmaya pek müsaitmiş gibi durmuyor ama meğerse 16 aylık çocuğun parçalaması için çok müsaitmiş. Kitapçılarda görünce hala tedirgin oluyorum. İçimde bir fısıltı "yırtmasaydı keşke, güzeldi, bakardık, okurduk.. daha yeni almıştık.." diyor sanki. 4-6 yaşa daha uygun olduğunu düşünüyorum..

Harrr! Harrr! ve Biip! Biip!


Kitapçılardaki fiyatından daha uygun olduğu için internetten sipariş etmiştim bu iki kitabı. Kasım 2011'de yani Duru 16 aylıkken. Uzun süre hem evden hem arabadan eksik olmadılar. Özellikle arabayla giderken yeterli diyebileceğim bir süre meşgul ediyordu Duru'yu. Sanırım kapakçıkları yırtılmayan başka kitapları olmadı. Bu konuda yayınevini tebrik etmek isterim. Uzun perde kapakçığı kırıldı ama yırtılmadı. İtina ile sakladı arkasındakini.

İçinde öykü olmamasına ramen uzun uzun okuduğumuzu, başta sadece izlerken kısa sürede hayvanların seslerini öğrendiğini hatırlıyorum. Sorduğumuzda yılanın tıslamasını, aslanın kükremesini söyleyivermişti. En geç baykuşun uug uug demesini öğrenmişti. Sanırım biz de kitapta yazmasına ve ses çıkartmasına ramen baykuşun aslında nasıl seslendiğinden emin olamamıştık. Harrr! Harrr! kitabında hayvanlar, Biip! Biip! kitabında ise taşıtlar saklanıyor. Şimdi merak ettim de kitapları ortaya çıkartsam acaba yine ilgilenir mi? Pek uzun süreceğini sanmıyorum ama tatlı bir nostalji olabilir..

4 Şubat 2013 Pazartesi

"Sen başka hangi kitabı okuabilirsin?"

D: Bebek koola küçük ookestra oku. B: Bakalım Bebek Koala uyumuş mu... (benekli kitaplığa baktım ve kitabı bulamadım) Bebek Koala Küçük Orkestra'yı bulamadım Duru'cuğum. D: Sen başka hangi kitabı okuabilirsin? B: Mmm.. Profesör Dupont? D: I-ıhh.. B: Bil bakalım seni ne kadar seviyorum? D: I-ıhh.. B: Karlı bir gün? D: (tatlı, uzun ve sessiz bir gülümseme...) Onu oku! .... D: Ninni soole.. B: Uyusun da büyüsün niiinni.. D: Danala giimis bobanaaa tiinkıl tiinkıl lidıls aar.. hav ay vançır vaç yuu ar.. ap ebov dı vörlt so hayy..laayka daaymınt ın dı sıkay .. tiinkıl tiinkıl lidıls aar. aav ay vançır vaç yuu ar..

31 Ocak 2013 Perşembe

A Lark in the Ark


A Lark in the Ark kitabını okuma fırsatım olmadı. Sadece bir kez gösterdim, okudum diyemem. Sonrasında hep kendi okudu. Genelde uyku saatinde "anne men eemal yiycem" veya "anne meyme suyuu" diyerek uykuyu geciktirdiği ve 'olur ya belki ben de peşinden aşağı inerim de bu iş biraz daha uzar' ayağına girdiği zamanlarda "Tamam, sana elma getireceğim. Dilimleyeyim mi yoksa kocaman mı yemek istersin? Ben gelene kadar sen de bu kitabı okumak ister misin?" diyerek kitabı veriyorum. O da kendi kendine yüksek sesle okuyor. Genelde bir ayak, diğer dizin üzerinde.. Seviyor, ne de olsa çeşit çeşit hayvanlar ve kapakçıklar var. 

Yağmurlu bir günde Nuh, hayvanlara saklambaç oynamayı teklif ediyor. Yüze kadar saydıktan sonra karısı ile aramaya başlıyorlar. Eğlenceli bir süreç. Örneğin banyonun kapısını açınca havluya sarılmış bay ve bayan baykuşu görüyorlar. Arkada da küvet ve duş perdesi görünüyor. İki sayfa sonra da duş perdesinin arkasındaki bay ve bayan panda "bizi unutmayın!" diye sesleniyorlar. Gardrobun içindeki keçiler, asılı olan takım elbiseleri giymişler, asılıyorlar. Şapşal görünüyorlar. Onlara bakarken yan taraftaki kurbağaları farketmiyorsunuz bile. Her pencerede hayvanlar yok. Buzdolabının kapağını açınca buzdolabının içini görüyoruz mesela. Bu çok mantıklı! Bir kapakçıktan minik kekler, bir diğerindense güneş çıkıveriyor. Ve son sayfada tüm mürettebat toplaşıp ailecek hatıra pozu vermeyi de ihmal etmiyorlar. O sayfadaki kapakçık kocaman, tam bir gemi! Fon kartonu üzerine pastelle yapılmış illüstrasyonlar ise çok tatlı. Seviyorum, seviyor, seviyoruz..

29 Ocak 2013 Salı

Hide and Seek, Kittens


Hemen her çocuk gibi kedileri çok sever. Almam için adının Kittens olması bile yeterli gelebilirdi. Lakin içini de görmeden aldım. Büyük boy, ciltli bir kitap. İllüstrasyonları çok tatlı. Her sayfada ufak dokun-hisset alanları var. Ve saklanan kedileri ararken kaldırabileceği küçük kapaklar. Sadece kediler de yok içinde, ağaçtaki sincabın kuyruğunun tüylerine dokunmak da tatlı bir detay bence. Sorular sorup kedileri bulduran, "çizgili kedi", "benekli kedi", "turuncu kedi" gibi sorularla farklılıkları da öğreten tatlı bir kitap.

Bebek Koala



Bebek Koala.. Ah.. Duru'nun ilk kitapları. Aslında kitaplara çok da ilgi duyacağını düşünmediğim bir dönemde, 7 aylıkken almıştım bu seriyi ve sevdiğini farkedince sürekli okumaya başlamıştım. Kitapları ilk kez göstermemin ardından, bizim odaya geçmiş, altını üstünü değiştirmiş, gündüz uykusuna hazırlıyordum. (İki ay sonra gündüz uykusunu keseceğinden habersiz olduğum, saf günler ve güzel günler..) Nasıl anladığımı hala bilmiyorum ama benden yan odadaki kitaplıkta duran kitabı O'na okumamı istediğini anladığımı hatırlıyorum. Nasıl olmuştu? İşte böyle olmuştu. Anlatması zor, his diyeyim. "Kitap mı okumamı istiyorsun?" dediğimi ve heyecanla Bebek Koala Akşam Yemeği kitabını getirdiğimi hatırlıyorum. Benden ilk kez kitap okumamı istemesi böyle olmuştu. Duru'nun ilk kitabı, benim de hayatımda ezberlediğim ilk kitap. Bir sayfasında hala kakalı popo izi var. O kadar kötü değil, sadece hafif turuncu iki yarım karpuz izi :)

Bebek Koala Doğumgünü, Yusuf'un Duru'ya okuduğu ilk kitap. Salonda pencere önünde oturmuşlardı. Nasıl da dikkatle dinlemiş ve izlemişti. Bu ay başında Bilge'nin doğumgününe gittikten sonra daha anlamlı olan ve popülerliği artan kitap. Tabii ki Bebek Koala mum üflerken defalarca mum üflüyoruz ikimiz de. Püff, püfff.. Ve tabii ki Bilge'nin pasta mumlarını bir kaç kez üfledi.

Bebek Koala Anaokulunda. Kısa süre içerisinde bir iki sayfası kalan ve en son bir tek ciltten ibaret olan ve bir kaç gün önce geri dönüşüme yolladığım kitap. Bunu şimdi yazınca içim sızladı ama yolladım. Büyüyüp de kitapları kendi seçip okumam için bana verdiğinde içinin boş olduğunu fark edip şaşırdığını hatırlıyorum. Kreşe başlamadan önce içinde sayfaları olan yeni bir Bebek Koala Anaokulunda kitabı alıp, başlangıç günlerine hazırlık yapmayı planlıyorum.

Bebek Koala Bahçede. En sevdiğim hikayelerinden biri. Haylaz Minik Hamster tüm turpları yiyince Bebek Koala annesinin siparişi olan turpların yerine bir demet çiçek götürüyor. Tabii Minik Hamster'ın yaptığı her zamanki gibi yanına kar kalıyor ama Bebek Koala'nın sorunu sakince ve sevgiyle çözmesini seviyorum.

Bebek Koala Banyoda. Banyo yapmak istemediği iki ayrı dönemde de işe yarayacağını düşünerek okuduğum ve işe yaradığına da inandığım, şuan son iki sayfası olmayan kitap.

Bebek Koala Kayıp Oyuncak. İlk yaşında bu kitapla fazla ilgilenmedi, 2 yaşında evin içinde oyuncak aramak daha anlamlı oldu sanırım. Yine de okumamı en az istediği kitap budur. Sonunun banyoda bitmesi bence çok tatlı.

Bebek Koala Küçük Orkestra. Bir iki ay önce tekrar popüler olan, adını söylediğinde beni gülümseten kitap. Tekrar ortaya çıkan Bebek Koala serisini seçerken şöyle sesleniyor "Bebek Koalaaaaaa..... küçük okestaaa" ya da "Bebek Koalaaaaaa... banyoda!" O nokta noktalar muzip gülümseme ve karar verme anı. İyi ki bu kitap var. Hem müzik yapmayı, hem orkestrayı hem de müzik aletlerini öğretti. Geçen haftalarda müziği anlatan bir tiyatroya gittiğimizde orkestrayı tanıdı. Ve bu aralar minik teneke tencere takımının kapaklarını alıp birbirine vurup "anne baak, zil çalıooum" diye keyifle dolanması da yine bu kitap sayesindedir.

Bebek Koala Çiftlikte. Sevmediğim Bebek Koala kitabı. En iyi arkadaşları tavşan, ördek ve gergedan olan Bebek Koala neden çiftliğe gittiğinde kümesteki ördeklere ve kafesteki (!) tavşanlara yiyecek veriyor? E sen daha dün bir tavşanla bardağa kaşıkla vuruyor, tencere kapaklarından zil yapıp kudur muyor muydun? Bugün kafesteki tavşanlara elinde havuçla yaklaşıyorsun..

Bebek koala sayesinde kısa sürede bir sürü kelime öğrendi. Tabii önce göstererek, sonra sesleri taklit ederek ve nihayet konuşarak. Minikken "Nerde?" diye sorduğunuzda minik parmakla gösteriyorlar ya, o ne tatlı bir andır..

28 Ocak 2013 Pazartesi

Good Night Baby


Tam bir mini mini bebek kitabı. Hani minik bebeğinizin kitaplara ilgi duyduğunu düşünüp bebeğinizi güvenli bir şekilde oturtur, karşısına geçip tatlı bir sesle kitabınızı okursunuz da bebeğiniz sayfanın bir ucundan tutup caaart diye koparıverir ya. İşte bu kitap tam o anlara göre bir kitap! Kitabın her sayfasında bir anne çiftlik hayvanı bebeğine sesleniyor. Uyku zamanı geldiğini söyleyip onu yanına çağırıyor. Siz de renkli kurdelanın diğer ucundaki bebek hayvanı alıyor, annesinin önündeki göze koyuyorsunuz. En son sayfada da bir anne, bebeğini çağırıyor yatağa.

Kasım ayında almıştım kitabı. "Koparacak, yırtacak" diye korkarak okurken bir de baktım ki Duru hiç ilgilenmedi. "Sanırım bu fazla minik bebek kitabıymış" dedim ve aylardır olduğu yerden almadım. Taa ki bugün akşam yemeğinde yeğenim Bilge bana ilk İngilizce-Türkçe çevirisini yapana kadar. Her sayfayı tatlı tatlı Türkçe'ye çevirerek okudu. "O okuduktan sonra da Duru tek tek bebekleri anneleriyle buluşturdu...." demek isterdim ama tek tek tüm sayfalara baktı ve tüm bebekleri toplayıp ilk sayfadaki ahıra doldurdu. Sonra da son sayfaya bakıp "Annesi bebeği sepeete koyuyo.." dedi ve bebeğin beşiğini caaart diye yırttı. <3

Yağmurlu, karlı ve güneşli günler..


Sonbahar geldiğinde okudum Yağmurlu Bir Gün kitabını. Dışarıya çıktığımızda benzer hava koşullarıyla karşılaştığımız için sevmişti ama çok da uzun süre rafta durmadı kitap. Nasıl oldu bilmiyorum, "daha sonra okunacaklar" kitaplığına gidiverdi. Ama iyi haberler de var, sonra kar yağdı..

Bu sene ilk kar lapa lapa yağdı ve her yer bembeyaz oldu. Kitaptaki gibi karda yürürken "kırt kurt kırt" seslerini duyduk. Doyasıya oynadık. Ertesi gün tamame
n erimiş olsa bile güzel bir gündü. Karlı Bir Gün kitabını okumak için kar yağışını beklememe değdi. Kitabın adını hemen öğrendi, adını söyleyerek kitabı bulmamı ve okumamı istedi ve her zaman hevesle dinledi.

Elena Temporin'in harika mekan tasvirleri, tüm sadeliğiyle anlattığı onca detay, muhteşem! Metinleri ise (kapakta da belirtildiği gibi 3 yaş üzerine göre olduğu için) görselliğe uygun şekilde değiştirerek okuyorum. Tabii ki sesimi de yer yer değiştirerek, doğanın seslerini taklit ederek..



Sonrasında kar malesef pek az yağdığı ve yağdığında da tutmadığı için Karlı Bir Gün kitabından sonra Güneşli Bir Gün kitabını da okudum. Bu kitap bana baharı ve yazı iliklerime kadar hissettiriyor! Umarım Duru da yaza dair anılarını bulur bu kitapta.

Kırmızı Başlıklı Kız


Bu kitaba ne diyebilirim ki.. Nene kılığında gerçek bir kurt görmüşcesine korku ve dehşetle "anne gorktumm!" dediği için kitabı kırmızı dolabımıza kaldırıverdim. Hala orada duruyor.

23 Ocak 2013 Çarşamba

The Three Billy Goats Gruff



Bildiğimiz üç keçi hikayesi. Köprüden geçmek isteyen üç keçi ve köprünün canavarı. Geçmek isteyen ilk keçi "beni yeme, ikinci keçi daha büyük" diyerek canavarı kandırıyor. İkinci keçi de "beni yeme, üçüncü keçi daha büyük" diyerek canavarı kandırıyor. Üçüncü keçi de tosluyor boynuzlarıyla canavara, geçiyor köprüyü. Akıl ve cesaretin ödülü olarak da taze otları yiyiveriyorlar.

Ton Ton Ayı'nın sadece cüssesi sayesinde farkında olmadan yaptığı iyiliklerden sonra bu kitap bana çok iyi geldi. Ha, toslamak iyi bişey mi? Değil ama canavar yese daha mı iyiydi? Merak etmeyin, canavarın durumu iyi.

Home

Home kitabı, görselleri hamurla hazırlanmış (kabaca böyle desem yanlış olmaz sanırım) çok tatlı bir kitap. Bu serinin diğer kitaplarının seviyeleri daha miniklere, 1-2 yaşa daha uygun. Bu kitap birazcık daha detaylı. Sağ sayfada evin odaları, mutfak, salon, çalışma odası, banyo ve yatak odası var. Sol sayfalarda ise bu sayfalardan seçilmiş öğeler var. En son sayfa ise tüm kitaptan seçilmiş öğelerden oluşan "look and say" sayfası. Kitaptaki her ayrıntıyı tek tek okur, öykülendirirdim. Okurdum diyorum, bu kitabı da geçen aya kadar sanırım 2 ay kadar aralıksız her gece okudum. "Evim" derdi bu kitabı okumamı istediğinde. Şimdi okumamı istemiyor :) En çok mutfak ve banyo kısmını seviyor. Yatak odası sayfasında da sihirli kelimeleri söylerdim "gece oldu" "annem perdeyi kapatıyor" "babam su getirdi" "gözlerimi kapatıp uykuya daldım". İşe yaradı mı? Evet, o uyumak istemediği öğle uykusuna giderken bile "gece ooduu" demeye başlamıştı.

Happy Home


Happy Home kitabını görmeden, D&R web sitesinden aldım. İyi ki de almışım, çok tatlı. Fakat kitap hasarlı geldi. Muhtemelen mağazalardan birini ziyaret eden minikler kitapla ilgilenmişler. D&R konuyla ilgilendi, geri gönderin dedi ama araya bayram girince kitap elimde kaldı. Bu haliyle bile ilgiyle okuyor. Konu ev olunca ve kitap da hareketli olunca epey ilgisini çekiyor. Fakat hasar görmemişini bulursam almak istiyorum.

Küçük Vak Vak




Bu yaz, Duru iki yaşına basmadan bir gün önce annem Çeşme yolunca saymayı öğrenmişti. Hatta Duru adına twit atmıştım twitter hesabında "Ankara Çeşme yolu o kadar uzak ki 1'den 10'a kadar saymayı öğrendim." diye. O gün 8 ve 9 u bir kez söylemiş, diğer saymalarında o rakamları es geçmişti. Fakat ertesi gün 10'a kadar tam olarak saymaya başlamıştı.

Tatilden döndüğümüzde Küçük Vak Vak 1-2-3 kitabını almıştım. Fakat pek ilgisini çekmemişti. Aslında kitaba bakmaya pek fırsatımız olmamıştı çünkü o zamanlar her gün sokağa çıkıyor, komşumuz Arda ve anneannesinin yanına gidiyor, onların bahçesinde öğlene kadar oynuyor, bazen öğleden sonraları da buluşuyorduk. İşte o gezmeler sırasında kitabımız Arda'da kaldı. Arda'nın 3 yaşına basmasına az kalmıştı ve kitabı okumayı sevdiğini farkedince O'na hediye ettik.


Bir kaç ay önce, kitap okuyarak uyuma hallerimiz çok uzadığında, uykuya dair kitaplara ağırlık vermek istedim. Uyku ile ilgili kitapları ararken Küçük Vak Vak Uyku Zamanı kitabını buldum. Her gece okumaya başladık. Kitapta gece karanlığında gördükleri gölgeleri, duydukları sesleri canavar sanıp korkan (ya da canavar sandım ayağına uykuya direnen mi desem) beş yavru ördek ve annelerinin öyküsü anlatılıyor. Boyama tarzından dolayı anneleri bazı sahnelerde biraz korkunç görünüyor diye tedirgin olmuştum ama kitabı çok sevdi. Öykü gece geçtiği için loş karanlıkta yazıları okumak çok zor. En iyisi ezberlemek! Çevirisi çok güzel, cümleler ritmli. Duru önce beş ördek kardeşin isimlerini sırayla söylemeye başladı. Bir ay kadar önce de kitabı ezbere okumaya başladı. Bu beni çok şaşırtmıştı. Ortada kitap yokken bile kitabı okuyor hala. Bebeklerine de hep "iyi geceler çocuklar, tatlı rüyalar" diyor.

 

Son olarak aldığım Küçük Vak Vak Zıt Kavramlar ve Küçük Vak Vak Renkler kitaplarını da çok sevdi. Bu kitaplar ciltli. Daha küçük boyutta oldukları için yolda, seyahatte çantada taşımak kolay. Zıt kavramları çok sevdiği için okurken eğleniyoruz. Fakat renkler kitabında neden kumlu sayfada renkten bahsetmiyorlar ve neden beyaz renge yer vermemişler, onu anlayamadım.

21 Ocak 2013 Pazartesi

First Thousand Words in English


Bu kitabı ilk kez Arkadaş Kitabevi'nde görmüştüm, bu cumartesi satın aldım. Stephen Cartwright illüstrasyonları olması bir yana içindeki figür sayısının çokluğu bir harika. Yani bin tane işte.. Ev, mutfak, çiftlik, şehir gibi sayfalardan oluşuyor. Duru'nun en sevdiği kısmı çiftlik. "Çiffik evi, çiffik haavanları".. Sayfaların etraflarında, resimlerdeki öğeler serpiştirilmiş. İsimlerini okunur şekilde yazmak için böyle yapmışlarsa bile onları detaylı mekan resimlerin içinde bulmaca oyunu epey vakit alıyor. Gerçi ben bu kitabı hep zor zamanlarda ortaya çıkardığım için her sayfasına inceleyemedik. Fakat 2 yaştan itibaren, özellikle de 3 yaş için ideal bir kitap olduğunu düşünüyorum. İngilizce öğretmesi benim için önemli değil. Kitabın Almanca, İspanyolca, Fransızca gibi türevleri de var. Hepsi aynı resimlerle yayımlanmış. Detaylı resimleri incelemek ve yeni kelimeler öğrenmek, öğrendiklerini pekiştirmek için harika bir kitap.

Cockatoos



Quentin Blake bana çocukluğumu hatırlatıyor. İngilizce gramer kitaplarındaki illüstrasyonlara hayran kalırdım. İngiliz illüstratörlerin bu serbest çizgileri beni her zaman çok etkilemiştir.

Bir kaç gün önce aldığım kitap, bugün bizi çok eğlendirdi. Üst üste okumamı istedi. Her gün aynı rutini yaşayan profesör, sevgili papağanları tarafından tongaya düşürülüyor. Muzip bir kitap. Okurken tonlamalar ve şarkılarla muziplik katmak, size kalmış. Önceki gün bir parça opera izlediği için Profesör Dupont'un günaydın deyişlerini opera gibi okuyarak güldürdüm Duru'yu. Saklanan papağanları fısıltıyla, tek tek bulduk ama Profesör Dupont'a söylemedik. Papağanlardan birinin başının öne eğik olduğunu görünce "annesini çaayo." dedi. Anne papağan olarak da benekli iri papağanı uygun gördü. Defalarca daha okuyacağımıza inandığım, harika bir kitap.

Bu arada görseller bana ait değil. Ah, bunu biran önce telafi etmek istiyorum!

20 Ocak 2013 Pazar

Artık kendim..


Önce "Artık Kendim Pişirebilirim" kitabını okuduk. Ezberledi hemen. Pizza yapmakla pek ilgilendiğini düşünmediğim, 24 ay dolaylarında sık sık okuduk. Yaklaşık 2 ay boyunca her gece. Kısa süre sonra da "Artık Kendim Temizleyebilirim" kitabını ekledik. Belki bu kitap sayesinde oyuncakları toplamaya başlarız diye düşündüm fakat henüz erkenmiş, bunu kabullendim! "Kendim" kelimesini bu kitaptan öğrendi. Ve bir çok şeyi daha. "Baak, şu köşeyi dönedööeez (döner dönmez.)", "Benim ütüm soouuk", "Tataa, yoganın atındakaadıık!" Bu cümleyi bağırarak ve kıkırdayarak söylediğinden tam olarak nasıl söylediğinden emin olamadım hiç bir zaman. Temizlik kitabında sesler ve hareketlerle taklitler yapmak hoşuna gidiyor. Çorap eşleştirme sayfasında mutlaka çoraplarımıza baktık. Bazen çoraplarımız eşliydi, bazen farklıydı, bazen de yoktu! Yorganın altına saklandık, kıkırdadık bir sürü. Çocuk yastığını arayınca biz de yastıklarımızı aradık. "Seninki yeşiil! Benimki benekli!"..


Serinin diğer kitaplarını da seviyorum fakat henüz almadık. Belki baharda "Artık Kendim Yetiştirebilirim" kitabını da alırız. O mevsimde okumak daha faydalı olabilir zira bahçe ve saksı işlerini birlikte yapmayı umuyorum.