31 Mart 2013 Pazar

Gece ve Kipper

Kaç gün önceydi, şimdi hatırlayamadım ama bu hafta içerisinde bir gece idi. Nasıl olduysa kitap okumadan uyudu. Bu olağanüstü durumu içine sindirememiş olacak ki gece 2'de beni çağırdı;

"Kippeeer. Kipper okaar mısın?"

Okurum tabii, okudum tabii. Künye sayfasını atladım, "aa atladın" dedi, sayfayı geri çevirdi.. Sincap esprisini de kaçırmadı.. Okudum, okuduk, uyudu, çalışmaya devam ettim..

23 Mart 2013 Cumartesi

"Anneciğim. Bize kipat okaar mısın?"

Bu sabah ve hemen her sabah söylediği şey; "Anneciğim, bize kipat okaar mısın?"

* Okarım tabii ki! *

"Hadi bize Kipper okku. Kipper neede? Neeedesin Kippeeer?"

22 Mart 2013 Cuma

The Tickle Book


Please be warned before you look - this is a very tickly book!

Bu sabah uyanır uyanmaz "gel seni kucakliicam.. seni çok öslediim.." dedikten sonra dün gece (her gece olduğu gibi) uyumadan önce okurken (neden bilmiyorum) tamamlayamadığımız Kipper'ı okumamı istedi. Milyonlarca kez okuduğum için ilgisini dağıtmaya çalıştım ama yok.. O illa Kipper'ı okumamı istedi. Okudum. Sonra kalktık. Benekli kitaplığından The Tickle Book'u çıkarttı ve kanepesine koyup okumaya başladı. Arada bir "anne baaak, yemek yiyollaa.. bak züvasa da geelmiş.. ooda ne va? kedi de geelmiş, bak bak kedi çok komiiik.." diyerek beni de dahil ettiyse de genelde kendi kendine okudu.

The Tickle Book, bizdeki en güzel hareketli kitaplardan biri, en güzel hareketleri olan kitaplardan biri. Evet, şuan her eklemi doğru çalışmıyor ama yine de iyi dayandı. Şaşırtan hareketleri var. Benim okumama hiç fırsat vermedi hep kendi okudu bu kitabı. Bakmalara doyamıyor, ne de olsa içi hayvanlarla dolu. Ben de Alex Scheffler'ı izlemekten memnunum doğrusu.

20 Mart 2013 Çarşamba

The Bear and the Bees


Aslında The Bear and the Bees de bir okula hazırlık kitabı olabilirdi ama bu kitabı özellikle okul sürecinde bizi motive etsin diye almadım. Rafta bırakılamayacak kadar güzeldi, ben de aldım. Arıların okuluna gitmek isteyen ve arıya benzemediği için okula kabul edilmeyen bir ayının kısa ve tatlı öyküsü. İtiraf ediyorum, kitabı hiç okumadım. Metinleri biraz uzun, ben kendi cümlelerimle okuyorum yine. Aslında oturup okumam gerek çünkü ödüllü bir kitap. 13 yaşındaki Ella Richardson yazmış bu kitabı. Tatlı bir anlatıma sahip olduğuna eminim ama biz bu aralar görsellerdeki detaylara dalıp, onları inceleyip, isimlerini verip (tanıdığı kişilerin isimlerini vermeyi kastediyorum), ne yaptıkları, nereye gittiklerine dair tahminler yürütmeyi sevdiğimizden, kitabı okumaya gerçekten fırsat olmadı. "A baak, annesi geemiş." "Baak, ötemeni (öğretmeni) geemiş, günaydın diyoo.." "Okula gidiyoo" "Şimdi oyun zamanıı".. Kusura bakma Ella, şimdilik böyle. *emeğe saygı*

Ayının okula girmesine izin verilmeyince oturup ağladığı bir sayfa var. O sayfada olan biteni kıvırmadan anlatıyorum, "Ayı , arıların okuluna gitmesine izin verilmediği için çok üzülmüş, ağlamış.." Kitaplardaki acıklı, korkutucu, üzücü betimlemeler ve görseller de lazım. Bunu bir süre önce kabullendim. Bir filmde söylüyordu "onlar çocukları gerçek hayata hazırlıyorlar." Doğru, kendi istediği olmayınca ağlayan çocuk, neden ayının ağlamasını kaldıramasın ki? Zaten güzel olan ayının çözüm üretmesi. Yani meşhur bir Türk çizgi film karakterinin yaptığı gibi mızır mızır ağlayıp, küsüp ortamdan uzaklaşıp, surat asmıyor. Ya da eline toplu iğneleri alıp arı okuluna geri dönmüyor. Aferim sana ayıcık.

Ayı, ertesi gün okula arı kılığında geldiğinde arılar bu işe önce çok şaşıyor. Biz de burada çok gülüyoruz. "Ayy, çok komik ooomuuş! Baksana anne, bak, bak, kanat taakmışş!" Sonra arılar da kostüm giymeye karar veriyor çünkü bu çok eğlenceli! Çiçekler, benekler, kalpler derken okul bir festival alanını andırıyor. İlk zamanlarda Duru o kısımdaki kostümlü arıları "anneleri gelmiş" diyerek gösterse de sonrasında onların öğrenci arılar olduklarını ve okulda bir eğlence, kutlama olduğunu anladı. Kostüm kelimesini çoktaan, Tonton Ayı Oyunu Kurtarıyor kitabından öğrenmişti. O kitap sayesinde evde az kostümlü eğlence yapmadık. Öyle çok özel kıyafetlerimiz yok ama teyzesinin diktiği güzel tütüsü, benim eskiden kot mont üzerine sıklıkla dolayarak dışarı çıkarken kullandığım eşarplarım, bir kaç şapka, bere bir küçük hasır sandıkta hazır bekler bizi. Aslında bu kitabı seçmemin sebeplerinden biri de yine Tonton ayıdır. Tonton ayı sayesinde ayıları da seviyor. Gerçi her çocuk gibi Duru'nun da sevmediği hayvan yok.

Çok tatlı, eğlenceli bir kitap. İç kapaklardaki böcek, çiçek, sinek, örümcek çizimleri üzerine de sohbet ediyoruz. Baştakiler okula gitmek için hazırlananlar, sondakilerse eve dönenler. Bir yusufcuk da var! <3

Ayrıca ayı ve arı kelimelerinin hem Türkçe hem İngilizce'de benzer olduğunu hiç farketmemiştim!

16 Mart 2013 Cumartesi

Anaokuluna hazırlık kitapları


Minikler serisine önceden aşinalığı var Duru'nun. Onun hikayesini Minikler serisi - Ben ve Sen kitabını anlatırken bahsederim. O aşinalıktan dolayı, Benim Anaokulum kitabının dilimize çevrilmiş basımını görünce heyecanlanmıştım. Okul zamanı gelince bu kitap bize iyi gelebilir diye düşünmüştüm, çok şükür öyle de oldu. Okula gideceği kesinleşince hemen koştum aldım. Henüz başlamasına iki, üç hafta olmasına ramen internetten sipariş edip beklemeye tahammül edemedim. Kitabı almadan önce, okulu görmeye gittiğimizde haklı olarak botlarını çıkarıp 'okul ayakkabısı' dediğim ayakkabılarını giymek istememişti. Zaten aylardır botlarından başka bir şey giymiyordu, bu konuda ikna olmuyordu (Meğerse botlara alternatif olarak aldığım spor ayakkabılar küçük geliyor ve gerçekten acıtıyormuş ;( .. ) Geçen seneki gibi kar yağacağını sanarak almıştım o Robocod botlarını ama bir kez kar yağdı, ertesi gün tekrar sonbahardı.. Neyse, kitap okula gelen minik öğrencilerin sınıfa girmek için hazırlanmasıyla başlıyor. İşte okul ayakkabısına alıştırmak için harika bir sayfa! Annesinden ayrılmak istemeyen minik kız, kapakçığı çevirince arkadaşları gibi mutlu, hazır. Önce kendi okuluna gönderme yapmadan okudum kitabı. Sonrasında "Aa bak aynı senin okulundaki gibi ayakkabılarını çıkartıyorlar.", "Herkes okul ayakkabılarını giyiyor.", "Annesi çocuğu okula getirmiş, okul bitince de gelip alacak." gibi cümleleri her seferinde aynı sırayla, aynı şekilde tekrar etmeye başladım. 

Kısa sürede, ilk sayfadaki tiplemeleri Demse (Defne), Duyu (Duru), Deniz ve Buucu (Burcu) diye tanıdığı ve çok sevdiği kişilere benzeterek göstermeye başladı. İsabetli benzetmeler, gerçekten de benziyorlar, bu bir şans olmalı. Bu isimlendirme bize iyi geldi. İlerleyen sayfalarda, başka tiplemeler de olsa bulduk yine Demse, Duyu ve Deniz'i. 

Duru bir kaç gün içinde kanepenin üzerinde "Ben okula gidiceeem!" diye mutlulukla zıplamaya başladı. Vay canına... Okul başladıktan sonra yeni isimler de eklendi sayfalara, Ece, Demii, Haakan, Guneş.. Hala en sevdiği kitaplardan biridir. Hem okulda yaptıkları etkinliklere benzeyen çokça etkinliklerin yer alması, hem kapakcıklı bir kitap olması hem de detaylı çizimler olmasını seviyor. Kendi kendine okumayı, anlatmayı da seviyor. Bu kitap, benim için de çok değerli. Onu seviyorum!


Hani Bebek Koala Küçük Orkestra kitabında, her cumartesi olduğu gibi arkadaşları Bebek Koala'nın evine geliyor, annesi onlara reçel, ekmek ve şeker ikram ediyordu ya.. İşte o "her cumartesi" bu kitapta patlayıveriyor. Çünkü bu kitap "Bugün cumartesi, Bebek Koala anaokuluna geldi bile. Ama hala biraz uykusu var." diye başlıyor. Ezberden yazdım, sonra kontrol ederim.. Aşkolsun, hani her cumartesi arkadaşları kahvaltıya geliyorlardı? Neye inanacağımızı şaşırarak başlasak da bu kitap da Duru'nun okula hazırlık sürecinde bana yardımcı olan değerli bir kitaptır. Minik Duru bu kitabı parçalamıştı. Şimdi 32,5 (evet buçuk muçuk, önemli tamam mı..) olan Duru kitabı ezberden kendi okuyabiliyor. Bu arada ben hala 1, 2 veya 2,5 yıl önce (veya herhangi bir kısa süre önce) doğan bir çocuğun yaptıklarına, yapabildiklerine şaşırıyorum. Mesela 2,5 yaşındaki bir çocuk okula başlıyor. Evet, anaokulu ama sonuçta bir okul! Bunu hala aklım almıyor.. Daha 2,5 yıl önce minicik, mini minicik değil miydiniz siz yahu? 

Bu kitapta öğle uykusuna yatan Bebek Koala'dan ümitliyim. Çünkü Duru henüz okulda uyumadı. O konuda bize yardımcı olacağını umduğum Bebek Koala, yatarken altına sadece çengelli iğneli bezini değil de en azından ince de olsa bir alt pijamasını giyseydi benim için daha iyiydi.. Ama sorun değil, Bebek Koala okulda yemek de yiyor, resim de yapıyor, dans da ediyor, uyuyor da uyanınca parkta da oynuyor.. Daha ne olsun! Varsın donuyla uyusun bıdık..


Kitapçıdaydık, Burcu söylemişti, "Bizim serinin okul kitabı da var" demişti. Sonrasını hatırlamıyorum, heyecandan kendimden geçmiş olabilirim. Kitabı raflarda aradım, bulamadım, sonra bulduk ve kaptım. O gün satın alamamıştım. Duru kitapçıdaki 'çiffik haavanları'nın yanından ayrılmak istemiyordu. Huzursuzlanmış ve kasada geçireceğim zamana tahammül etmek istememişti. Oynamaya devam etmek istiyordu. Figür hayvanlarla vakit geçirmek onun için çok değerli, buna her zaman saygı duydum ve kitapçılarda huzurlu vakit geçirmesini sağlamaya çalıştım. Aksi takdirde sanırım sürecin sonununda ikimiz birden yerlerde sürünüp ağlardık. Bu arada kitapçılara hiç bir zaman figür hayvan satın almak için gitmedik, sadece yere diziyor, oynuyor, sonra hayvanlar acıkınca evlerine yani raflarına diziyor ve çıkıyoruz. Çoğu zaman bulduğumuzdan daha düzenli bıraktığımızı da söylemeden edemem. Ben hani o kasadaki flyerları düzeltemeden edemeyen tiplerdenim, o yüzden.. Fakat figür hayvanların önüne çökmeden önce genelde çalışanlardan izin alıyorum oynamak için. Evdeki figür hayvanlarını Duru farkında olmadan aldım hep. Pusetinde uyurken veya yere dizdikleriyle oynarken. Nerden nereye geldim.. Yine bir 'neyse'.. diyerek devam edeyim..

Neyse, Fisher Price'ın Little People serisinden iki kitabı daha var. Dolayısıyla bu seriyi ne kadar sevdiğini biliyorum. Bu kitaplarda da isim verdiği karakterler var; anneanne, dede, teeze (teyze), Demse (Defne), Duyu (Duru), Deniz.. Bu seride bir okul kitabı olduğunu öğrenince sevinmemin sebebi budur. Okula hazırlıkta güvenebileceğim bir kitabı daha! <3

Okula başladığı ikinci hafta hasta olduğundan (okuldan kapmadı, annesi üşüttü) gidememişti. O sırada "okula gidemiceeem!" (tercümesi: okula gitmeyeceğim, ya da daha kibar şekliyle: okula gitmek istemiyorum anneciğim) diyordu hep. O haftanın son günü, pazar günü bana "Hadi okula gidelim anneciiim!" dediğinde mutluluktan ne diyeceğimi şaşırdım! Kalakaldım! Meğerse bu kitabı okumamı istiyormuş :P

Bu kitaptaki okul, Duru'nun okuluna benzer bir çok özelliğe sahip, kapakçıklı bir kitap. Muhtemelen bir çok anaokuluna benzer özelliğe sahiptir elbette. "Bak senin okulundaki gibi..." diyebileceğim bir dolu şey var. Bu sayede okula başladıktan sonra da çok kez okuduk.

Bu üç kitap, uzun süre popülerliğini yitirmeyecek gibi geliyor bana. Üçüne de teşekkür borçluyum!

Sıra kimde Max ile Millie?


Kitap pahalı. Yani ufak ebatta bir kitap için bence gerçekten çok pahalı. Normal fiyatı 23tl, ben internetten 17tl'ye aldım. İndirime ramen içim cızladı ki kitap alırken fevri davranır, fiyatını önemsemem, hepsini kucaklar, toplar, eve ya da online alışveriş sepetine taşırım. Pahalı olmasının sebepleri var elbette. Her gün elinizin altında duracak temel bebek bakım kitaplarında uygulanmayan sağlam bir cilt var bu kitapta. Sayfalar gıcır gıcır, kalın ve baskısı gayet kaliteli..

Kitabın illüstrasyonlarını çok seviyorum. Kitapçı raflarında gördükçe "zamanı gelse de alsam" dedim hep. Öyle içine çekti kitap beni. Sonunda zamanı geldi, aldım. Max ve Millie karakterleri çok tatlı. Sanki animasyon filmi izlermiş gibi geliyor, çizgiler hem temiz ve hem hareketli.

İyi, güzel de ben bu kitabı okumayı hiç sevmedim ;( Çünkü okuması bana çok zor geldi. Bir kere hemen her cümlede bir kez Max ve/veya Millie kelimesi geçiyor. Bu benim başımı döndürüyor. Keşke Max ile Ellie olsaymış isimleri. Ellie ismini seviyorumm.. Ama ondan demedim, Max, Millie, Max, Millie, Max, Millie.. Bir de Millie'nin kendinden bahsederken 'ben' yerine 'Millie' demesi de beni yoruyor. Ha bir de 'dedi' yerine 'der' şeklindeki anlatımla da barışamadım ben..

Kitabı ilk elime alıp okumaya başladığımda, kanepeye rahatça oturunca popoya batan oyuncaklarmış gibi geldi bunlar bana. Dili değiştirdim kendime göre, Duru'ya göre ama yok, rahat edemiyorum ben. Bu minik, tatlı kitap beni diliyle allak bullak etti. Oysa Millie'nin giyim tarzını, Max'ın kendini oyuna kaptırışını seviyorum. Olayın evin bahçesinde değil de okulda geçmesi de tam bize göre. Yeni yeni anaokuluna başladı çünkü. Ama o oyuncakları ortadan kaldıramadım ben. Belki de böyle oturmaya alışırım yakında..

11 Mart 2013 Pazartesi

Kipper da Kipper


Kipper vazgeçilmez oldu. Her gece mutlaka ilk kitap olarak okumaya devam. Bazen ardından başka kitaplar da okumamı ister, bazen Kipper ona yeter. İlk sayfada Kipper'a el sallarım. O da sallar. Bu gece "bak, şimdi Kipper'a el sallıyorum." diyerek el salladı.. Bir kaç alışkanlığımız var bu kitapta. İki gece üst üste, sincaplı sayfaya gelince, farkında olmadan "Kipper ağaçta iki tavşan görmüş." deyiverdim. O da düzeltip "hayııır, iki sincaap" dedi. Sonrasında yeni bir alışkanlığımız oldu, her gece "Kipper ağaçta iki tavşan görmüş." dedim, o da "aasincapmış." dedi. Bir kaç gecedir tavşan yerine başka hayvanlar isimleri de söyler oldum.

Koyunlu sayfaya gelince ben dururum, Duru hafif gülümsemesi ile biraz da sessisce ezberden okur; "Soona Kipper çayııda bir koyun göömüş.. Koyun otların üseine yatmış.. Kipper da yatmış amaa uyuyamamış.... gıdıklaaamışşşş!" ve gıdıklama başlar. Son zamanlarda farkediyorum ki ben müdehale etmediğim için cümleler kısalmaya, kelimeler eksilmeye, yuvarlanmaya başlamış.

Tavşan yuvasının hemen ardındaki sayfaya gelince yine kendi okur, "Ama o da nee.. poosuk çıkmış.. tavşanla kaçmışş.. Kipper kookmuş.. "

<3

not: r harflerini söylemediğini düşünüyorum. Ama şimdi düşündüm de acaba Kipper derken sonuna r de ekliyor mu? Ya da hayır derken.. Emin olamadım. Onun dilinden yazmak zor ama çoğunlukla konuştuğu şekilde yazdığımı düşünüyorum.

Bir de bu blog kitaplara dair notlarımı içeriyor, ana amacı kitap tanıtmak değil. O yüzden arada garip gelen notlar da olabilir sevgili şu anda okuyan kişi. Vakit ayırdığın için teşekkürler ;)

Bil bakalım, seni ne kadar seviyorum


Annem, üzerinde biri büyük biri küçük tavşan çizimi olan ve "weißt du eigentlich, wie lieb ich dich hab?" yazan bir yastık kılıfı almış pazardan, bebek deterjanı ile yıkamış, iç minderini hazırlayıp bana süpriz yapmıştı. Tabii minder Duru'nundu ama aslında süpriz banaydı. "Ne yazıyormuş?" diye sormuştu. "Biliyor musun, seni ne kadar sevdiğimi?" diye çevirmiştim. Fena sayılmaz, buna da şükür. Nereden bileyim ilerde Duru 23'de (TRT Çocuk 23.numaraya kayıtlı olduğu için 'yiimiüç açç' der) 'Bil bakalım, seni ne kadar seviyorum' diye bir çizgi film izleyecek ve biz ailecek hem içeriğe hem görsel şölene hayran kalacağız ve ben ancak çizgi filmi izleyince büyük tavşanın anne değil de baba olduğunu anlayacağım.. Her izlediğimde "daha ötesi olamaz" diye içimden geçirdim. Olur mu? Belki olur, ben nerden bileyim. Zaten konumuz çizgi film değil. Şimdi fark ediyorum ki uzun zamandır da izlemedik aslında. Ama kitabı her zaman bizimle. 

Kitabı görür görmez almıştım. Her sayfada tavşan çizimi olduğu için henüz ilgisini çekmez, tekrar gibi algılar, sonuna kadar takip etmez, yırtar demiştim. O dönemde fotoğraflı kitapları seviyordu. Hani şu kelime öğreten kitapları. O yüzden ortaya çıkarmamıştım. Taa ki.. Hiç hatırlamıyorum ne zaman, işte o zamana kadar. Uyku öncesi için harika bir kitap. Son sayfadan hemen önce kapattırıyor kitabı. Küçük tavşanın uykuya dalıp, babasının hala uyanık olmasını görmek istemiyor sanırım.

Bir de babanın yükseğe zıplayıp kulaklarının ağaca değdiği sayfada bazen " baba korkmuş" diyor çünkü orda sahiden de baba tavşanın suratı bir başka türlü bakıyor.

Oyun oynarken, kitap ortada yokken hınzır, tatlı bir gülümseme ile ezberden söylediği ilk cümle şuydu "işte bu kadaa dedi baba taaşan.. vaay, amma da çook dedi küçük taaşan.." Sonra göz göze geliyoruz. Ben şaşkın, o hala hınzır, tatlı..

Bazen rutini veya krizi bozmak için bu cümleyi ben söylerim, işe yarar. Çok sık yapmıyorum çünkü bence bu ona ait bir şey.

7 Mart 2013 Perşembe

BENİM! Hayır, BENİM!


Hani şu iki yaş krizi var ya, hani adına kriz demememiz gereken, doğal olan süreç.. İşte o süreçte ben en çok paylaşma konusunda zorlandım, zorlanıyorum. Ne diyeceğim, nasıl ikna edeceğim, iki tarafı da üzmeden nasıl halledeceğim? Sonra bir bakıyorum halloluyor bir şekilde. Bazen bir taraf çok ağlıyor, bazen iki taraf birden çok ağlıyor, bazen tam kıyamet kopacak sanırken bir de bakmışız ki tatlı tatlı konuşmaya, sarılıp kucaklaşmaya başlıyorlar! Duru ve Defne kuzenler, yaşıtlar. Bazı özellikleri çok farklı, bazı özellikleri çok benzer. Tıpkı bu kitaptaki ikizler, Nazlı ve Aslı gibi. Paylaşmayı nasıl öğretirim derken rastladığım güzel kitap. "Menimmmm!" diye bağırmanın doğal bir şey olduğunu gösteren kitap. 

Nazlı ve Aslı'nın sevdiği ve sevmediği çoğu şey farklı, hatta zıt. Ortak özellikleri ise oyuncak tavşanları Uzun Kulak. Uzun kulağı paylaşamıyorlar bir türlü. Bir gün anneannelerine doğru giderken çekiştirmekten kopuveriyor kulakları tavşanın. Bu arada Duru tavşan oyuncakları çok seviyor bu aralar.. Koparılan kulakları diken ve orta yolu bulan, paylaşmayı öğreten anneanne karakteri de bize çok uyuyor. Bazı günler Nazlı, bazı günler Aslı oynuyor uzun kulaklı tavşanla. Pazar günleri ise birlikte oynuyor, çadır kuruyorlar. Çadır da pek popüler bir süredir bizde. Sonunda tavşanın kulaklarını tutarak uyuyakalıyorlar. İşte bu da bize yakın bir durum.. Seviyor bu kitabı. Ben de seviyorum..